Yönetmen Bob Shaye
Oyuncular Joely Richardson, Timothy Hutton, Michael Clark Duncan, Chris O’Neil, Rainn Wilson
Senaryo James V. Hart, Bruce Joel Rubin
Yapımcı Michael Phillips
Görüntü Yönetmeni J. Michael Muro
Prodüksiyon Tasarımı Barry Chusid
Kostüm Tasarımı Karen L. Matthews
Sanat Yönetmeni Ross Dempster
Kurgu Alan Heim
Müzik Howard Shore
Gösterim Tarihi 1 Haziran 2007
Yapımcı Stüdyo New Line Cinema
Türkiye Dağıtımı Medyavizyon
Sihirli Kutu – The Last Mimzy Yapım Bilgileri
Gelecek bize birşey söylemeye çalışıyor.
“Dükkanı kapat, telefonu bırak
Şu teknoloji saçmalığını durdur
İkimizin birbirine bağlayacak
Bir kısa dalga frekansı bulunur.”
Roger Waters, “Hello (I Love You)” The Last Mimzy’nin orjinal soundtrack’inden
Lewis Padgett’ın ses getiren kısa bilimkurgu öyküsünden uyarlanan Sihirli Kutu / The Last Mimzy, içinde ilk bakışta oyuncağa benzeyen garip nesneler olan bir kutu bulan iki küçük çocuğun hikayesini anlatıyor. Çocuklar bu “oyuncaklarla” oynadıkça, giderek artan zeka belirtileri göstermeye başlarlar. Öğretmenleri, bu iki kardeşin anne ve babasına, çocuklarının “dahi” seviyesini bile aşan zihinsel bir aktivite gösterdiğini söylediğinde, çocukların ailesi de ortada garip bir şeyler olduğunun farkına varır. İki kardeşten küçüğü olan Emma, annesine oyuncaklar arasında adının Mimziy olduğunu söylediği bir tavşanın ona “yeni şeyler öğrettiğini” söyler.
Emma’nın annesi, çocuklarının durumuyla ilgili giredek artan bir endişeye kapılmışken, tüm şehri etkileyen bir elektirk kesintisi yaşanır. Hükümet yetkilileri kesintinin kaynağını araştırdığında, ailenin evi ile karşılaşırlar. Çok geçmedenm, işler içinden çıkılmaz bir hal alır. Çocuklar bu garip nesneler, Mimzy ve onlara verildiğini söyledikleri önemli görevden başka bir şey düşünmez olmuşlardır. Emma, Mimzy’nin gelecekten gönderilmiş önemli bir mesaj taşıdığını söyleyince Mimzy inceleme altına alınır ve görülür ki, bu oyuncak tavşan aslında yarı elektorink yari organic, ileri teknoloji eseri bir yaratıktır! Herkes, hayalgüçleriin ötesinde bir şeyin içerisinde olduğunu fark eder. Ancak bunun ne olduğunu bilen yoktur.
Sihirli Kutu / The Last Mimzy, Timothy Hutton (Ordinary People, General’s Daughter), Joely Richardson (The Patriot, Nip/Tuck), Rainn Wilson (The Office), Michael Clarke Duncan (The Green Mile), ve iki küçük çocuk rolünde, henüz taze oyuncular olan Rhiannon Leigh Wryn ve Chris O’Neil’dne oluşan zengin bir oyuncu kadrosuna sahip.
Filmin yapımcılığını Michael Phillips (The Sting, Close Encounters of the Third Kind), yönetmenliğini ise birçok filmin yanısıra The Lord of the Rings üçlemesinin de idari yapımcılığını yapmış olan Bob Shaye yapıyor. Shaye, aynı zamanda New Line Cinema’nın kurucululuğunu ve yöneticiliğini yapıyor.
Sihirli Kutu / The Last Mimzy, Lewis Padgett’in (Henry Kuttner ve karısı C. L. Moore’ın ortak kullndıkları takma isim) 1943 yalında yazdığı “Mimsy Were the Borogoves” adlkı kısa öyküsünden yola çıkılarak Bruce Joel Rubin (Ghost, Deep Impact) ve Toby Emmerich (Frequency) tarafından senaryolaştırılmış.
Film ekibi içerisinde besteci Howard Shore (THe Lords of the Rings üçlemesi), kurgucu Alan Heim (All That Jazz, THe Notebook) ve ses tasarımcısı Dane Davis (The Matrix) de yer alıyor. Filmin teknik danışmanları ise Dr. Brian Green ve Dr. Susan Smalley. Columbia Üniversitesi’nde matematik ve fizik profesörü olan Dr. Greene, The Elegant Universe ve The Fabric of Cosmos adlı kitapların yazarı. Aynı zamanda String Teorisinin önde gelen savunucularından olan Greene filmde de küçük bir rol ile karşımıza çıkoyor. Genetik alanında uzman olan Dr. Susan Smalley ise UCLA’de Psikiyatri ve Biodavranışsal Bilimler Bölümü’nde profesör olarak görev yapıyor.
Film, ekibi ve oyuncu kadrosunda altı Oscar Ödüllü üye barındırıyor: Michael Phillips (The Sting), Bruce Joel Rubin (Ghosts), Howard Shore (Lord of The Rings), Dane Davis (The Matrix), Alan Heim (All That Jazz), ve Tim Hutton (Ordinary People).
Öykü Hakkında
Kendinden küçük, başarılı bir kız kardeşi olan 10 yaşındaki Noah Wilder (Chris O’Neil), ortalama bir öğrencidir ve “hayatın tadının tuzunun olmadığına” hükmetmiştir.
Noah gibi ailesi de, günümüz dünyasının şartlarına yenik düşmüş, tekdüze bir hayat sürmektedirler. Onların kabullendiği her şeye direnen tek kiş, ailenin 5 yaşındaki en küçük ferdi Emma’dır (Rhiannon Leigh Wryn).
Ailecek çıktıkları bir tatil sırasında Noah ve Emma deniz kenarında esrarengiz bir kutu bulurlar. İlk anda hem korkan hem de heyecanlanan Noah, kutuyu plaj havlusuna sarar ve eve getirir.
Kutuyu açan Emma ve Noah, içinde merak uyandıran birçok değişik şey olduğunu görürler: Büyük bir kredi kartına benzeyen bir kristal, beyin mercanına benzeyen peltemsi bir nesne, daha spnra dokuz parçaya bölünecek olan, girintili çıkıntılı meteor benzeri bir taş, bir deniz kabuğu ve bunların içinde belki de en albenili olan “Mimzy”, Emma’nın kulağına bir şeyler fısıldayan eski bir oyuncak tavşan.
Gizemli oyuncak tavşan Mimzy, Emma ile telepatik olarak iletişim kurdıkça Emma akıl almaz yetenekler geliştirmeye başlar. Emma gibi Noah da, bu “oyuncaklarla” oynadıkça görünürde imkansız olan garip yeteneklere sahip olurlar. Emma, içine yerleştirilen nesneleri parçacıklarına ayıran bir vorteks keşfeder. Noah, deniz kabuğu sayesinde doğanın dilinden anlayabildiğini keşfeder ve okuldaki bilim fuarında örümcekleri yönlendirerek istediği şekilde ağ örmelerini sağladığında yer yerinden oynar. Bunlar bir yana, kristali sayesinde zihninin kulşlanarak nesnelerin zaman ve uzayda hareket etmesini sağlayabildiğini fark eder. Emma ve Noah, oyuncaklar ve kendileriyle ilgili üst üste yeni keşifler yaptıkça, kendilerini gizemli ve olağanüstü bir dünyanın içinde bulurlar.
Gelin görün ki, anneleri Jo Wilder’ın (Joely Richardson), Noah ve Emma’nın hayatında her zamankinden farklı bir şeyler olduğunu hisseder. Jo yanılmıyordur, ama çocuklarının yaşadığı bu sıradışı şeyleri göremediği için, ne onları ne de olup biteni anlayabiliyordur. Noah ona kristal kartı ilk gösterdiğinde, Jo Noah’ın gördükleirni göremez. Sadece sıradan bir levha görür. Noah ve Emma, çocuk oldukları için oyuncaklardaki potansiyeli görebiliyorlardır. Ama Jo, tüm yetişkinler gibi sabit düşünce yapısına alışmıştır ve bariz olanın ötesini göremiyordur. Yaratıcı düşünemiyor olması Jo’nun korkmasına, savunmasız kalmasına ve ne kendisine ne de ailesine yardımcı olabilmesine neden olur.
Bunlar yetmiyormuş gibi, sürekli çalışan kocası David (Timothy Hutton) çoğu zaman evde olmadığı için çocukları üzerindeki değişiklikleri fark bile etmediği için Jo korkularıyla yalnız baş etmek sorunda kalacaktır. Öyle ki, Noah’ın okuldaki bilim fuarında sıradışı bir zeka ve yaratıcılık sergilemesi ve kendi çapına göre aşırı derece ileri bir performans sergilemesini bile David’in dikkatini çekmemiştir.
Bilim fuarından sonda Noah’ın fen öğretmeni Larry White’ın (Rainn Wilson) içine haklı olarak bir kurt düşer. White’ın merakı, Noah’ın yüzyıllar öncesinden kalma Budist resimlerde rastlanan karmaşık dini figürler çizdiğini fark etmesiyle daha da artacaktır. Dahası, gizemi daha da arrıtan başka bir şey vardır: Noah’ın çizdiği şekillerden biri Larry’nin sık sık rüyalarında gördüğü bir figürün aynısıdır. Bu şekil, Larry’nin ilk kez Tibet’e yaptığı bir gezi sırasında gördüğü astrolojik bir konfigürasyondur. Ama Larry, Noah ve antik Budist öğretileri arasında nasıl bir bağ olabilir ki?
Üç yetişkin olarak Larry, Jo ve David olup bitene bir anlam vermeye çalışırken, Larry’nin kız arkadaşı Naomi (Kathryn Hahn) Noah’ın “özel bir bilgelikte ve sıradışı yeteneklere sahip olduğuna inanılan çocuk”, yani “tulkus” olabileceğine dair bir teori ortaya atar. Ancak çok geçmeden Naomi fark eder ki anlatılan özelliklerdeki çocuk aslında Noah değil Emma’dır. Emma’nın avuç içini inceleyen Naomi, “Hayatımda gördüğüm en saf ve temiz şey bu.” diyecektir.
Bunun üzerinden çok geçmeden, İç Güvenlik Bakanlığı’na bağlı Ajan Broadman (Michael Clarke Duncan bir terörist saldırıdan şüphelenip Wilder ailesini ziyaret ederek aileyi suçlayıcı imalarda bulununfca, Wilder ailesi olan bitenin ciddiyetini kavrar. Bu ziyaretten günler önce, Noah, oyuncaklardan birini kurcalarken bir çeşit “jeneratör” ortaya çıkarmış, bu jenaratörü yanlışlıkla çalıştırınca da eyaletin büyük bir kısmında elektrik kesintisi yaşanmıştı. Ajanlar kesintinin nedenlerini araştırdıkça bulgular onlara Wilder ailesini işaret eder ve çok geçmeden tüm aile sorguya alınır.
El konan oyuncaklar üzerinde yapılan bilimsel araştırmalar gösterir ki, her biri günümüz teknolojisinin çok ilerisinde, henüz var olmayan bir teknolojinin eseridir. Çok geçmeden, Emma baklayı ağzından çıkarır: Görevleri, oyuncak tavşan Mimzy’yi genlerimizden gelen bir şey ile beraber geldiği yer olan geleceğe geri göndermektir. Böylece Mimzy’nin insanlığı kurtarması için tek çare budur. Ancak yetkililerin müdahalesiyle görevleri sekteye uğramış, hatta Mimzy ve diğer oyuncaklar maruz kaldıkları deneyler nedeniyle iyice güçsüzleşmiştir. Emma ve Noah’ın son şansları, geliştirdikleri özel yetenekleri kullanarak alıkoyuldukları özel tesisten kaçmaktır. Noah’ın bir bilgisayar oyunu sayesinde “öğrendiği” araba kullanma becerisine güvenip bir minibüs çalarlar. Amaçları, evlerine geri dönerek Noah’ın yatağının altına sakladığı iki çembere ulaşmaktır. Görevlileri alt eden Emma Noah’ı daha büyük bir problem bekliyordur: Minibüsün benzini biter. Ama Emma ümitsizliğe kapılmaz. Artık telepatik olarak iletişim kurma yeteneğine sahiptir ve öğretmenleri Larry’e rüyasında bir mesaj göndererke yardım ister. Naominin ısrarları üzerine bunun Emma’dan gelen bir mesaj olduğuna ikna olan Larry, rüyasında gördüğü yere gider ve Emma ve Noah’ı orada beklerken bulur.
Larry ve Naomi, çocukları oradan alırlar ama Mimzy’i kaybetmek üzere olan Emma’nın morali o kadar bozuktur ki, ağlamaya başlar. Emma’nın akan gözyaşlarıyla beraber, insanlığın kurtatılması için gereken gen de bulunmuş olur: Bu, Emma’nın gözyaşındaki DNA’sıdır. Çünkü Emma’nın henüz kirlenmemiş olan DNA’sı gelecekteki insanlığın kaybettiği hayati bir şeyi, duyguyu taşımaktadır.
Evlerie varınca Emma ve Noah Mimzy’i ait olduğu dünyaya, geleceğe gönderecek bir zaman/uzay köprüsü yaratmak için kolları sıvarlar. Mimzy’nin yolculuğu için, oyuncaklardan öğrendikleri ışığında bir “mandala kozası” oluşturacaklardır. Ne var ki, kozayı oulşturmalarıyla yetkililerin ve anne-babalarının eve gelmesi bir olur. Neyse ki artık köprü kurulmuştur ve bunu engellemek için çok geçtir. Ama hesapta olamayn bir şey olur ve Emma kozanın etrafındaki enerjiye alanına kapılarak havalanır.
Etraflarındaki yetişkinlerin Emma’yı kurtarmak için seferber olurlar ama enerji kalkanı hiçbirinin müdahale etmesine olanak vermez. Enerji kütlesi Emma’yı içine çekmek üzereyken Noah çocuk olduğu için kendini içeri atabilir ve tam zamanında Emma’yı bacağından tutup çekerek kurtarır. Göz kamaştıran son bir ışık patlamasının ardından, Mimzy gözden kaybolur.
Jo ve David çocuklarına koşup onları kucaklarken, Ajan Boradman olan bitene bir anlam vermeye çalışıyordur. Sonunda, hiçbir şey anlamadığını itiraf eder ama bildiği bir şey vardır ki, o da terörüst olmaları şüphesiyle alıkoydukları bu aileye haksızlık etmiştir.
Bütün bunlar olurken, Mimzy gleeceğin dünyasına, ait olduğu yolculuğunu tamamlamıştır. Beraberinde getirdiği Emma’nın masumiyet dolu DNA’sı insanlığın işlerliğini kaybetmiş olan genlerini harekete geçirir. Emma, Mimzy’nin de yardımıyla insanoğluna insanlığını geri kazandırmıştır.
Yapım Hakkında
Sihirli Kutu/The Last Mimzy’nin geçmişi 1943’e, üretken bilim kurgu yazarı Lewis Padgett’ın (Henry Kuttner ve C.L. Moore çiftinin kullandığı takma isim) Astounding adlı seçkide yer alan Mimsy Were The Borogoves adlı öyküsüne kadar uzanıyor. İçinde birbirinden gizemli oyuncaklar olan bir kutu bulan iki çocuğu konu alan öykü, The Last Mimzy’nin de ilham kaynağı olur.
1990’lara dönelim… Oscar Ödüllü yapımcı Michael Phillips (The Sting, Close Encounters of the Third Kind) film için fikir edinmek amacıyla eski bilim kurgu hikayeleri antolojilerini araştırırken, Padgett’ın öyküsüyle karşılaşır.
Hep, o öyküde henüz keşfedilmemiş bir hazine olduğunu düşünmüşümdür. Neredeyse bin tane öykü inceledik ama Mimsy Were The Borogoves hayal gücüme hemen hükmetmeyi başardı.” diyor Phillips. “Bir film yapımcısı olarak benim kişisel zevkim, kaçışcı eğlence. Filmin beni daha önce hiç gitmediğim yerlere götürmesini severim ben. Ve bu öykü, öyle bir hikayeye sahipti: Gelecekten gelmiş oyuncaklarla dolu bir kutu bulan iki çocuk fikri çok ümit vericiydi.”
Phillips aynı öyküde, 1970’ler ve 1980’lerin o müthiş bilim kurgu filmlerini hatırlatan bir filme uyarlanma potansiyelini de görmüş. “Bu film, bir bakıma, ET ve Close Encounters gibi filmlere atıf niteliğinde. Mucize ile, evrenin barındırabileceği mucizevi şeylerle ilgili bir film.” diyor Phillips. “Tür olarak kim olduğumuz,nereye gittiğimiz ve çıktığımız yola geri dönerken kaderimizi nasıll çizebileceğimiz üzerine bir film bu. Hayalini bile kuramayacağımız şeyleri yapma potansiyelimiz, yeteneğimiz olabilir diyor ve insanlık için gerçekten de çok güzel bir gelecek tablosu çiziyor.”
Phillip şöyle devam ediyor: “Hal böyleo lunca, öykünün haklarını satın alıp fikri New Line’ın başındaki Bob Shaye’e götürdüğümde dedi ki, `Ben bu öyküyü biliyorum, çocukluğumdan beri çok severim bunu.’ İşi bağlamamız kolay oldu.”
Shaye, çocukluğunda en sevdiği öykülerden biri olan hikayenin yıllar sonra ona proje olarak getirlimesi karşısında o kadar heyecanlanır ki, filmi New Line’ın çekmesine karar vermekle yeitnmez, kendi yönetmek ister.
“Çocukken en sevdiğim bilim kurgu hikayelerinden biriydi.” diyor Shaye. “Michael o gün yanımdan ayrıldıktan sonra, bu filmi ben yönetmek istiyorum diye düşündüm. Çok eğlenceli olacak dedim kendi kendime. Özellikle de, öyküye bunda yıldır böylesine bir tutku beslemişken… İşte her şey böyle başladı.”
Shaye, günümüze çok uyggn olan “teknolojinin yeri hayatımızda arttıkça masumiyetin kaybolması” teması nedeniyle de hikayeye ayrı bir sempati beslediğini söylüyor. Shaye, “İnsanlar teknolojiye bağımlı hale geldikçe, duygusallığı yaratan genlerimiz, ya da genler kombinasyonunu kaybetme tehlikemiz olduğu bilmisel bir gerçek” diyor. “Belli genler, kullamadıkça işlevlerini yitirir. Masumiyeti kullanmazsak, o genin yerini, nesiller sürecek bir değişim sonrasında başka genler alacaktır. Masumiyet ne demek, nasıl masum olunur, tümden unutabiliriz.”
Shaye ile daha önce sadece yapımcı koltuğunda çalışmış olan Phillips, Shaye’in filmi bizzat kendisinin yönetmek istediğini duyunda çok şaşırmış. “Açıkçası, bu iyi haber mi yoksa kötü haber mi emin olamadım. Çünkü Bob’un nasıl bir yönetmen olduğunu bilmiyordum. Onu sadece yapımcı kimliğiyle tanıyordum.” diyor Phillips. Yapım öncesi çalışmalarına (pre-prodüksiyon) başladığımız zaman fark ettim ki, gerçekten işine çok konsantre olan bir yönetmen ve film dili onun içinde var. Zaten harika bir iş çıkardı. Film başta düşündüğümüzden daha zor bir filmdi. Hemen hemen her sahnesinde iki tane ibrden çocuk oyuncuyla çalışmak, 340 tane efektli plan olması ve sahnelerin yarısından fazlasında oyuncuların o anda orada olmayan, sonradan eklenecek efektlere göre oynamalarının gerekmesi gibi birçok zorluğu vardı. Ama Bob bütün bu zorluklara dünden razıydı.”
Filmin sayısız görsel efektini başarıyla kotarabilmek için yapım ekibi işleri görsel efekt konusunda uzman üç farklı firma arasında bölüştürmüş. Efektlerin büyük bir bölümü The Orphanage (Orphanage (A Night at the Museum, Pirates of the Caribbean: Dead Man’s Chest, Harry Potter and the Goblet of Fire) adlı firma tarafından yapılırken, Rising Sun Pictures (Superman Returns, Batman Begins, The Lord of the Rings: Return of the King) örümceklerle ilgili sahnenin efektlerini üstlenmiş. Gentle Giant Studios (X-Men: The Last Stand, The Da Vinci Code, The Chronicles of Narnia) ise, oldukça zor olan köprü sahnesini…
Shaye ve Phillips, biri yönetmen diğeri ise yapımcı koltuğunda bir araya gelerek projeyi geliştirmeye başlarlar. İkili, Phillips’in yapım ilerine yatkınlığı ve Shaye’in onyılların birikimi olan senaryo geliştirme deneyimi sayesinde; kısa bir öyküyü uzun metrajlı bir filme dönüştürme konusunda hiç zorlanmamış.
Birçok kısa öykü gibi, bunda da uzun metrajlı bir film için yeterli malzeme yoktu.” diyor Shaye. Hikayeyi canlandırmak gerekiyordu. Biz öyküdeki o tutkuya o kadar inanmıştık ki, hem çocuklara hem de yetişkinlere hitab edeceki bir şey olmasını isityorduk. O yüzden, ilk taslağı yazması için çok iyi bir yazar olan Mahes Hart’la anlaşimaya karar verdik.”
İlk senaryoyu yazmak için 1993’te start verilir ve sonradan Sihirli Kutu/The Last Mimzy olacak proje böylece başlamış olur.
“35 yıllık yapımcıyım ama bu çok benim için çok sıradışı bir işti” diyor Phillips. “Film tam on iki yıl boyunca, hem de aralıksız süren bir çalışma ile, senaryo geliştirme süreci yaşadı. Beş farklı yazarın elinden tam on dokuz tane farklı senaryo yazıldı. Jim Hart’la başladık. Sonra, Toby Emmerich (zamanında Frekans/Frequency’nin senaryosunu yazmış olan ve New Line’ın muzik departmanının başı olan Emmerich, şu anda yine New Line’da Prodüksiyon Deparmanı’nın başında görev yapıyor), son olarak da Bruce Joel Rubin’in elinden geçti. Senaryonun Jim ile vücud bulduğu, Toby ile hayat kazandığı ve Bruce ile kanatlandığı düşüncesindeyim. Muteşem, heyecan dolu bir macera oldu bizim için.”
Robin senaryoyu eline ilk aldığında, adı aklına gelmese de, öyküyü hemen hatırlamış. “Henüz 10 yaşındayken bir televizyon programı izlemiştim. Sanırım adı Bilim Kurgu Tİyatrosu‘ydu. Ve bir bölümünde başka bir dünyadan gelmiş oyuncaklar bulan iki çocuğun hikayesi vardı.” diye çocukluğunu hatırlıyor Rubin. “Bu hayatımda gördüğüm en heyecan verici şey bu diye düşünmüştüm. Küçük kardeşim Gary’le ikimiz, oyuncaklarla neler yapacaklar acaba diye ekrana yapışmıştık. Sonra bitiverdi. Kardeşime bu herhalde ilk bölümüyde, haftaya devamını ileriz dedim. Ertesi hafta, Cumartesi sabahı geldiğinde ikimzde geçtik televizyonun karşısına. Bİr de baktık ki, yok. Çok kafamız karışmıştı. Aradan yıllar geçti, ama ben hep merak ettim, o çocuklara ne oldu ve nasıl oldu da ikinci bölümü kaçırdım diye.”
“Derken bir gün Bob Shaye arayıp `Mimsy Were The Borogoves” adından bir hikayeden bahsetti. Birden farkına vardım, `aman tanrım, bu o hikaye! Sonunda hikayenin sonunu öğrenebileceğim’ diye sevindim. Ama sonunda bir şey yoktu. Oyuncaklarla hiçbir şey olmuyordu.”
Öykünün bu şekilde açık uçlu olması Rubin’I o kadar hayal kırıklığına uğratmış ki, yazar hikayenin sinema uyarlamasında çaalışma teklifini reddetmiş.
Ama haftalar sonra, bu sefer senaryonun bir kopyası Rubin’in eline geçmiş. “Bob, Toby Emmerich’in yazdığı bir senaryo taslağı göndermiş, okudum ve gerçekten çok beğendim.” diyor Rubin. Ama sonu hala beni rahatsız ediyordu.. `ne yapabilirim?’ diye düşündüm durdum.”
“Uzun yıllar boyunca Asya’da ve özellikle Tibet’te bulundum. Oradaki insanların çok enteresan gelenekleri var. Örneğin bir din hocası öldüğünde, onun reenkarnasyonuna farklı yollarla ulaşabileceklerine inanıyorlar. Bunlardan biri mesela, hocanın küçükken oynadığı oyuncakları toplayıp aday olarak gördükleri çocuklara dağıtmak. Oyuncakların arasına başka oyuncaklar da ekliyorlar ve hangi çocuğun gerçekten o kişinin reenkarnasyonu olduğuna, oyuncaklar arasından eski olanları seçen çocuğa gore karar veriyorlar. Bunun, filmin hikayesinin anahtarı olabileceğini düşündüm. Nasıl adapte edeceğimi bilmiyordum ama bunun anahtar olacağını biliyordum. Gelecekten oyuncaklar geliyor. Ama ondan öte, bu çocuklar onlarla ne yapacaklarını biliyorlar.”
Bu fikri senaryoya uyarlayan Rubin, şöyle devam ediyor: “Bu filmin, insan ruhunda var olan saflığı, insanların gözle görebileceği, elle tutabileceği zaman ve mekan içinde hareketini görebileceği somut bir şey olarak ele alan bir film olmasını isityordum. Bu korunmayı hake den bir şey. Bence bu film metafizik, ruhani ve masalsı bir hikaye anlatmak için bulunmaz fırsattı. Aslında çok basit bir hikaye ama derinliği var. Ben, kültürümüzde varlığı ile bir anlam bırakan, bir sebebi olan filmler yazmayı seviyorum. Etraftaki filmlerin çoğu iki saat boyunca kafanızı dağıtan ama insane bir şey vermeyen filmler. İnsanın içinde yer eden, insanı az da olsa değiştiren filmler olsun istiyorum. Sihirli Kutu/The Last Mimzy, bence işte o hikaye.
Michael Phillips on yılı aşkın bir zaman alan ve bilim kurgu litertürüne geçecek cinsten klasik bir işle sonuçlanan prodüksiyonu “Hepimiz için yüreğimizi koyduğumuz bir iş oldu” diye özetliyor. “Kalıcı bir film olacağı düşüncesindeyim. Benim için kriterler orijinalliktir. Yapımcı olarak aradığım şey budur. Elinizde orjinal, yaratıcı bir fakir varsa ve bunu iyi sunabilirseniz, izleyici benimseyecektir.”