Yönetmen Jason Reitman
Oyuncular Ellen Page, Michael Cera, Jennifer Garner, Jason Bateman, Allison Janney, J.K. Simmons, Olivia Thirlby
Senaryo Diablo Cody
Yapımcılar Mason Novick, Lianne Halfon, John Malkovich
Görüntü Yönetmeni Eric Steelberg
Prodüksiyon Tasarımı Steve Saklad
Kostüm Tasarımı Monique Prudhomme
Kurgu Dana E. Glauberman
Özgün Müzik Matt Messina
Yapımcı Stüdyolar Fox Searchlight Pictures – Mandate Pictures
Türkiye Dağıtımı UIP Filmcilik
Gösterim Tarihi 21 Mart 2008
Juno Yapım Bilgileri
Büyümenin zorluklarıyla ilgili sıradışı bir komedi…
Yaşıtlarının çoğu MySpace’teki veya Facebook’taki sayfasını güncellerken, alışveriş merkezlerinde alışveriş yaparken Minnesota’lı zeki bir kız olan Juno (Ellen Page), hayatını kendi koyduğu kurallara göre yaşayan bir genç kızdır. Her zamanki gibi sıkıcı geçen bir öğle sonrasında erkek arkadaşı Bleeker ile (Michael Cera) seks yapmaya karar verir.
Önceden planlanmamış bir hamilelikte yüzyüze kalan Juno ile en iyi kız arkadaşı Leah (Olivia Thirlby), Juno’nun henüz doğmamış bebeğini evlat edinecek bir aile bulmak için bir plan geliştirirler. İkisinin gözüne kestirdiği ilk aile, evlat edinme özlemiyle yanıp tutuşan Mark ve Vanessa Loring (Jason Bateman ve Jennifer Garner) çifti olur.
Biricik kızlarının Bleeker ile cinsel ilişkiye girdiğini öğrendikten sonra ilk şoku atlatan ailesi de Juno’ya yardımcı olmak için devreye girer. Juno’nun gözüne kestirdiği çiftin “kaçık” bir çift olmadığından emin olmak isteyen Baba Mac, biricik kızının uygun aile bulma girişimlerinde ona eşlik eder. Bu arada üvey annesi Bren de, 18 yaş altı hamilelikle ilgili önyargılarla boğuşan Juno’ya duygusal destek sağlar.
Sonbahar kışa, kış ilkbahara dönüşürken Juno artık doğum yapacağı güne adım adım yaklaşmaktadır. Juno’nun fiziksel görünümündeki değişiklikler onun kişisel olgunlaşmasının aynası olurken, bebeği evlat edinmek isteyen Mark ve Vanessa çiftinde tam ters yönde gelişmeler olur ve görünüşte mutlu hayatında çatırdama sinyalleri başlar.
Böyle bir durumla karşılaşan ergenlik çağındaki genç kızların tipik öfkesinden uzak duran Juno, karşısına çıkan problemlerin üstüne korkusuzca giderek engelleri tek tek ortadan kaldıracak; bunu yaparken gençlik enerjisini sonuna kadar sergilemekten çekinmeyecektir.
Fox Searchlight Pictures ve Mandate Pictures’ın sunduğu gençlik komedisi “Juno”nun yönetmenliğini, “Thank You For Smoking” adlı çalışmasından tanıdığımız Jason Reitman üstlendi. Senaryosunu Diablo Cody’nin yazdığı filmin yapımcılığını Mason Novick, Lianne Halfon, John Malkovich ve Russell Smith gerçekleştirdi. Başrollerinde Ellen Page, Michael Cera, Jennifer Garner, Jason Bateman, Allison Janney, J.K. Simmons ve Olivia Thirlby kamera karşısına geçti.
Juno: Açık sözlü, esprili, cana yakın ve kendine güvenli bir kız…
Kitap yazarlığından senaryo yazarlığına geçiş yapan Diablo Cody’nin yaratıcı beyninde doğan Juno, geçmişteki ergenlik çağı karakterlerinin hiçbirisine benzemeyen çok özgün bir karakterdir. Açık sözlü esprili; cana yakın, şirin ama bir o kadar da kendine güvenli bir kızdır. Bekaretini kaybetmesiyle ilgili detayları arkadaşı Leah ile paylaşırken veya hamileliğiyle ilgili haberi ailesine verirken Juno’nun en belirgin özelliği inanılmaz dürüstlüğü ve keskin dilidir.
Diablo Cody senaryoyu yazmaya başladığında öncelikle günümüzün gençlik filmleriyle ilgili bir araştırma yaparak farklı bir genç kız karakteri için yer olup olmadığına baktı. “Minnesota’daki evimde otururken kendi kendime, `Acaba şimdiye kadar hiç izlemediğim bir öykü ne olabilir?’ sorusunu yönelttim. İzlediğim filmlerdeki genç kız karakterlerin genelde ikinci planda kaldığını gördüm” diyor.
Juno karakterini sayfalara döken Diablo Cody, kendi gençliğinde yaşadığı deneyimlerden yola çıktı. “İnanılmaz doğal bir karakter oldu. Öykünün parçalarını birleştirirken ve her karakterin nüanslarını belirlerken capcanlı bir varlığın soluk akışını hisseder gibi oldum. Juno karakterini kendi kişiliğimin bir uzantısı gibi gördüm” sözleriyle açıklıyor düşüncelerini…
Diablo Cody’nin kendi ergenlik çağında karşılaştığı durumlar ve arkadaşlarıyla yaptığı sohbetlerin bir kısmı “Juno”nun karelerine yansıdı. Filmin cazibe merkezlerinin başında Juno ve arkadaşlarının seks üzerine yaptığı samimi ve eğlenceli diyaloglar oluşturdu. Bu diyalogları yazarken esin kaynağını kendi yaşamından aldığını ifade eden Cody, “Ben ve arkadaşlarım tıpkı Juno ve Leah gibiydik. Her gün sürekli seksten bahsederdik. Hatta filmde 16 yaşımdayken bir arkadaşımla yaptığım gerçek bir tartışma bile vardır. Belki bazılarına şok edici gelebilir ama seks hayatın gerçeğidir” diyor.
Ancak Juno karakterinde sürekli seks konuşmasının yanısıra ergenlik dönemine özgü başka özellikler de vardır. Hatta bunlar çoğu zaman hamileliğinin de önüne geçer. Filmde Juno rolünü oynayan genç yıldız Ellen Page, portresini çizdiği Juno’yu sıradışı bir genç kız olarak niteleyerek şu yorumu yapıyor:
“Bence Juno karakterinin en önemli özelliği çok iyi yazılmış bir genç kız karakteri olmasıdır. Böyle bir karakteri yaratabilmek hiç de kolay değildir. Her türlü klişeden sıyrılmış dürüst ama orijinal bir yapısı vardır. Böyle karakterleri oynamak biz oyuncular için daima fantastik birer fırsattır. Rolümü oynarken bu karakter için öngörülen konuşma tarzı ve diyaloglarla bağlantı kurmaya çalıştım. Arkadaşlarıyla ilişkisini özümsemeye çabaladım. Şurası bir gerçek ki, beraber çalıştığınız insanlara güveniyorsanız, oynadığınız karakteri daha iyi anlamanın bir çaresini mutlaka bulursunuz.”
“Juno”nun beyazperdeye getirilişinin öyküsü, ünlü yapımcı Mason Novick’in internette sörf yaparken Diablo Cody’nin yazdığı blogu keşfetmesiyle başladı. Sözkonusu blogu altı ay boyunca her gün sessizce izlediğini belirten Mason Novick, o süreci şu sözlerle anımsıyor:
“Diablo’nun blogunu her gün hiç yorum yapmadan dikkatle okuyordum. Süprizlerle dolu, inanılmaz keyifli ve eğlenceli bir blog yapıyordu. Her gün gülmekten kırılıyordum. Altıncı ayın sonunda kendisini arayarak, `Hey, ben bir film yapımcısıyım, Los Angeles’ta yaşıyorum. Blogunuzu her gün okuyorum. Beni güldürüyorsunuz. Senaryo yazmayı hiç düşündünüz mü?’ dedim. Diablo’nun cevabı, `Evet düşündüm ama bugüne kadar hiç yazmadım’ şeklinde oldu”.
Diablo Cody o güne kadar senaryo yazmayı hiç denememişti ama elinde “Candy Girl: A Year in tle Life of an Unlikely Stripper” başlıklı bir kişisel güncesi vardı. Diablo Cody ile Mason Novick bu günce üzerinde oturup konuştular. Ardından Novick, “Candy Girl”ün taslağını New York’taki bir kitap ajansına gönderdi. Onlar da Gotham Books yayınevine sattılar.
Gerisini Novick’in kendisinden dinleyelim: “O andan itibaren Diablo ile `Candy Girl’ü sinemaya uyarlama konusu üzerinde konuşmaya başladık. Öncelikle bir örnek senaryoya ihtiyacımız olduğunu, film stüdyolarının örnek senaryo üzerinden değerlendirme yapacağını anlattım. Birkaç ay sonra Diablo beni arayıp, `Örnek senaryo hazır’ dedi ve bana `Juno’yu gönderdi. Adeta soluk soluğa okudum ve çok etkilendim. Yazdığı örnek senaryo üzerinde fazla bir değişiklik yapmaya gerek duymadık. Diablo’nun yazdığı senaryo ile elimizdeki çekim senaryosu hemen hemen aynıdır ki, böyle bir duruma pek rastlanmaz. Öykünün ve karakterlerin yüreği adeta senaryo sayfalarından dışarı fırlıyor gibiydi.”
Novick daha sonra projeyi 2005 yılı Mayıs ayında Mandate Pictures’ın kreatif uzmanlarından Jim Miller’a götürdü. Mandate Pictures yöneticileri Joe Drake ile Nathan Kahane’nin devreye girişi o noktadan itibaren gerçekleşti. Diablo Cody’nin yazdığı senaryonun olağanüstü orijinal yapısını fark eden Drake ile Kahane’nin bu projeye bağlılığı prodüksiyon boyunca hiç eksilmeden devam etti.
Daha sonra projeyi Mr. Mudd Productions’tan Lianne Halfon, Russell Smith ve John Malkovich’e götüren kişi Nathan Kahane oldu. Daha önce “Ghost World” gibi çok ilginç bir projeye yapımcı olarak imzasını atmış olan Nathan Kahane, Diablo’nun farklı yazım tarzına hayran olmuştu.
Projenin hayata geçirilmesi kesinleşince Cody’nin senaryosunu beyazperdeye başarıyla taşıyabilecek bir yönetmen arayışına geçildi. Uzun bir araştırma safhasının ardından 2006 yılı Ağustos ayında “Juno”yu Jason Reitman’ın yönetmesine karar verildi.
Lianne Halfon bu tercihin nasıl gerçekleştiğini şu sözlerle açıklıyor: “Projenin başlangıcında Mandate Pictures’ın büyük desteğini gördük. Çünkü ellerinde çok özel bir senaryo olduğunu biliyorlar, o senaryoyu aynı sağlamlıkta ekrana taşıyacak yapımcılarla çalışmak istiyorlardı. Ancak böyle bir senaryoyu beyazperdeye taşıyabilecek kapasitede bir yönetmen gerektiğinin de farkındaydılar. Doğru yönetmeni bulmak için en az 50 yönetmenle görüştükten sonra Jason Reitman’le karşılaştığımızda aradığımız doğru insanın o olduğu net olarak ortaya çıktı.”
Mr. Mudd Productions’ın ortaklarından Russ Smith ise “Jason ile çalışma kararımız aslında oldukça kolay oldu. Kendisiyle tanıştığımızda son derece yetenekli bir yönetmenle karşı karşıya olduğumuz netleşti. Diablo Cody’nin özgün senaryosu hepimizi derinden etkilemişti. O senaryonun sayfalardan ekrana taşınmasında liderliği Jason’un yapacak oluşu, materyalin en doğru şekilde ele alınacağının sinyallerini açık olarak veriyordu” diyor.
Diablo Cody de, yazdığı senaryoyu beyazperdeye getirecek yönetmenin Jason Reitman olmasından duyduğu heyecanı şu sözlerle yansıtıyor:
“Doğrusunu söylemek gerekirse bu kadarını beklemiyordum. Projeyle ilgilendiğini duyunca inanılmaz heyecanlandım. Bir önceki çalışması `Thank You For Smoking’de sergilediği yaklaşımla yetenekli ve kendine güvenli bir yönetmen olduğunu göstermişti. Bu projeyi ele aldığı takdirde kendimi daha güvende hissedeceğimi biliyordum. Zaten bütün olay buydu. Yazdığım senaryonun nesini beğendiğini bilmiyorum ama filmi çekme kararı almasından çok memnun oldum.”
Senaryoların beyazperdeye başarılı bir şekilde aktarılmasında oyuncu kadrosu daima hayati önem taşıyan bir unsur olmuştur. “Juno”nun baş karakterinin karmaşık bir kişiliğe sahip olması nedeniyle filmin yapımcılarını doğru oyuncuyu bulmak gibi zor bir görevin bekleyeceği açıktı. Bu rolde kamera karşısına geçecek oyuncuyu en başta izleyicinin sevgiyle kucaklaması gerektiğini biliyorlardı.
Yönetmen Jason Reitman, filme adını veren Juno karakteri için Ellen Page’i düşündü. Bağımsız film izleyicilerinin yakından tanıdığı Ellen Page, özellikle Patrick Wilson’a karşı oynadığı “Hard Candy” adlı filmde, internette chat yaparak tanıştıktan sonra elini kolunu bağladığı bir adama yapmadığını bırakmayan ergenlik çağındaki genç kız rolünde başarılı performansıyla göz doldurmuştu. Daha büyük zorluklar gerektiren Juno rolü için de en doğru tercih olacağı kesindi.
Jason Reitman’ın Ellen Page ile ilgili yorumu şöyle: “Elinizde iyi oyuncular varsa, onları kendi haline bırakırsınız. Sadece yüz ifadeleri bile öyküyü anlatmaya yeter. Ellen yüz ifadesindeki küçük detaylarıyla inanılmaz bir oyuncuydu. Ona kamera karşısına geçtiği her dakikası için 100 üzerinden 120 puan verebilirim. İstediği her detayı mükemmel şekilde yakalamasını bildi.”
Ellen Page’i Meryl Streep ile kıyaslayan Reitman, bu konudaki düşüncesini şu sözlerle dile getiriyor: “Birçok aktörde iyi mimikler vardır. Bazıları metod aktörüdür ve iyi araştırma yaparlar. Bazıları ise doğuştan gelen bir çekiciliğe sahiptir. Bence Ellen’ın farkı, portresini çizdiği Juno karakterinin her an ne yapacağını, ne söyleyeceğini veya ne hissedeceğini çok iyi biliyor olmasıydı. İstediği anda küçük bir dönüşüm yapmak suretiyle o kalıba girebiliyordu. Onu seyretmek inanılmaz keyifli oldu.”
Ellen Page’in diğer rol arkadaşları da yönetmenle aynı düşünceyi paylaştılar. Filmde başrolü paylaştığı Jennifer Garner, “Bence o çok güzel ve inanılmaz yetenekli bir oyuncu. İzleyiciyi nereden yakalayacağını iyi bilen ve bunu tekrar tekrar yapan Ellen Page’in ileride önemli bir oyuncu olacağına kesinlikle inanıyorum” diyor.
Filmin diğer oyuncularından Allison Janney ise Ellen Page ile ilgili düşüncesini Audrey Hepburn örneğini vererek şöyle anlattı: “Ellen bana Audrey Hepburn’un gençliğini hatırlattı. İnanılmaz zor bir karakteri oynadığı halde onda son derece güzel feminen/kadınsı bir yön olduğunu düşünüyorum. Ne kadar korkusuz olduğunu gösterdi. Umarım ileride onunla daha uzun süre çalışırız.”
“Juno”nun başrol aktörlerinden Jason Bateman da, Juno rolünü Ellen Page’e vermekle film yapımcılarının en doğruyu yaptığını belirterek şu yorumu yapıyor:
“Bu filmin batması veya engin sularda başarıyla yüzmesi, Juno karakterinin ne kadar ilginç oynandığına bağlıydı. Şansımız varmış ki, o rolü Ellen Page gibi genç ve başarılı bir oyuncuya verdiler. Bizlere de sırtımızı keyifle yaslayıp kendimizi Ellen’ın rehberliğine teslim etmek kaldı. Hepimizin en küçüğü olduğu halde bizleri başarıyla yönlendirdi diyebilirim. Kesinlikle doğal davranan, sürekli tonlaması olan bir oyuncuydu. Hepimiz onun verdiği ipuçlarından fazlasıyla yararlandık.”
Rol arkadaşlarının büyük övgüsünü alan Ellen Page’in “Juno” projesiyle ilgili yorumu ise şöyle: “Eğer benim başarılı olduğumu düşünüyorlarsa, bunun sebebi kesinlikle Juno karakterini çok sevmemdir. Bu projeyi ilk duyduğum andan itibaren fena halde Juno olmayı istedim. Senaryo da harika olunca tam istediğim gibi bir oyun ortaya koyabildim. `Juno’ projesinin bir parçası olduğum için çok mutluyum.”
“Hard Candy”de oynadıktan sonra sürekli yükselen kariyeri için ise şunları söylüyor: “Son zamanlarda gerçekten çok şanslıyım. Birbirinden çok farklı rolleri almayı başardım. Bu harikaydı. Karşıma çıkan fırsatlar olağanüstü olduğu için kendimi şanslı hissediyorum.”
Juno’nun bebeğini evlatlık vermeyi kafasına koyduğu Loring çifti, ilk bakışta güzel bir evleri, iyi bir maddi geliri ve toplumsal saygınlığı olan bir çifttir. Ancak onların yaşam tarzını belirleyen başka karakteristikler de sözkonusudur. Örneğin Jennifer Garner’ın oynadığı Vanessa Loring karakteri, feminizm sonrası gelen tüketim çılgınlığının göstergesidir. Güçlülüğü ve özgürleşmeyi kendi kariyerinde bulan ve başarısını sahip olduğu malların fazlalığıyla -ki bir çocuk da buna dahildir- ölçen bir kadındır.
Yönetmen Jason Reitman’ın Vanessa karakteriyle ilgili gözlemleri şöyle: “Tıpkı gerçek yaşamda olduğu gibi kişisel tercihlerini kendileri koyan karakterler hoşuma gider. Vanessa’nın kariyerinde feminizm önemli bir rol oynamıştır ama o artık full-time bir anne olmak istemektedir. Günümüzde anne olmak isteyen birçok kadının, bu arzularını yerine getirdikleri takdirde kariyerinin zarar göreceği çelişkisi yaşadığını düşünüyorum. O da kariyerine zarar vermeden bu çelişkiyi aşmak için kendisi doğurmak yerine evlat edinme yolunu seçmek ister.”
“Juno”da günümüz gençliğine çağdaş bir bakış vardır ama aynı zamanda karmaşık sorunlarla dolu bir evliliğin getirdiği zorluklarla başa çıkmaya çalışan bir çiftin de portresi çizilir.
Jennifer Garner ile Jason Bateman’ın oynadığı Mark ve Vanessa Loring çifti, hepsi birbirinin aynı gibi görünen bahçeli lüks konutların yanyana dizildiği Glacier Valley Malikaneleri bölgesinde yaşarlar. İki katlı evlerinin kemerli giriş kapısında ziyaretçileri selamlayan iki tane kavisli merdiven vardır. Bunlar üst kattaki yatak odalarına açılırlar. Yatak odalarından bir tanesi Mark Loring’in “özel” odası işlevi görür. Artık geride bıraktığı gençliğinde çaldığı rock grubundan geriye kalan gitarıyla orada huzur bulur.
Vanessa rolünde kamera karşısına geçen Jennifer Garner, Jason Bateman’ın oynadığı Mark karakteriyle ilgili olarak şu yorumu getiriyor: “Bence o hiç büyümeyecek bir çocuktur. Çünkü büyüyüp olgunlaşmak istemez. Juno hayatına girdiğinde onun gibi genç bir kızla beraber olmak istediğini düşünür. Çünkü Juno küçük bir kızdır ve onu etkileyip kontrolü altına alabileceğini zanneder. Vanessa ise kocasının artık olgunlaştığını kabul etmesini ve genç kızların hayranlıkla izlediği olgun bir erkek olmasını ister. Tek isteği evliliğinin yürümesidir. Mark’ta olmayan olgunluk düzeyi Vanessa’da fazlasıyla vardır.”
Filmin ilerleyen aşamalarında Mark ve Vanessa’nın ilişkisinin çözümlendiğini belirten Jennifer Garner, “Onların yaşamakta olduğu tatlı banliyö hayatına Juno’nun dahil olmasıyla evlilik ilişkisi iyice karmaşık hale gelir. Juno ortaya çıkıp herşeyi karıştırmadan önce herşey iyi gibidir ama sahtedir. Ancak Juno’nun varlığı yadsınamaz bir gerçektir ve bu ilişkinin kopmasında ateşleyici bir rol oynaması kaçınılmazdır. Sonuçta Mark ile Vanessa’nın ayrılması iyi bir şeydir, çünkü ikisi birbirine göre değildir.”
Yönetmen Jason Reitman’ın “Thank You For Smoking” ve “Juno” adlı çalışmalarının her ikisinde de oynayan tek aktör J.K. Simmons oldu. “Smoking”de Nick Taylor’un sert mizaçlı patronunu oynayan deneyimli aktör, “Juno”da Juno’nun babası Mac gibi zorlu bir karakteri üstlendi.
Jason Reitman bu rol için neden J.K. Simmons’u düşündüğünü şu sözlerle açıklıyor: “Her yönetmenin tüm filmlerinde oynatmak istediği bir aktörü mutlaka vardır. J.K. Simmons benim için öyle bir aktördür. İkimiz de aynı dili konuşuyor, gayet iyi iletişim kurabiliyoruz. `Sayın Başkan, füzeler havalandı’ diyen adamı oynayarak kendisine iyi bir kariyer yaptı. Sert adamları o kadar çok oynadı ki, artık kusursuz bir babayı oynama zamanı gelmişti. J.K. Simmons gerçek hayatında tam bir aile erkeğidir. İlk kez bu yönünü sergileme fırsatına sahip olması heyecan vericiydi.”
Reitman’ın her iki filmini de izleyenler (“Thank You For Smoking” ve “Juno”), yönetmenin aile ilişkilerine verdiği önemi kolayca fark edeceklerdir. “Smoking”teki Nick Taylor karakteri, oğlunun gözüyle nasıl göründüğünü aklına takan bir karakterdi. “Juno”da ise filmin baş karakteri olan Juno, aradığı huzuru genellikle babasının kollarında bulur.
Jason Reitman filmlerinde babalarla çocukları arasındaki ilişkiye neden bu kadar önem verdiğini şu sözlerle açıklıyor: “Babamla harika bir ilişkimiz vardır. O benimle birçok hayat dersini paylaştı. Kendisine şükran borcum var. Kendi hayatımı kurarken hep babamı model aldım. Böyle olunca da filmlerimde elimde olmadan aile-çocuk dinamiklerini işliyorum.”
Mac Simmons’un karısı ve Juno’nun üvey annesi rolünde “American Beauty” ve “The West Wing”ten tanıdığımız Allison Janney kamera karşısına geçti. Reitman’ın geçen yılki çalışması “Thank You For Smoking”i büyüleyici bulduğunu belirten Allison Janney’in yönetmeniyle ilgili yorumu şöyle:
“Thank You For Smoking’i izledikten bir süre sonra Jason ile tanıştığımda onu çok sevdim. Benim için yönetmenimle aynı frekansta olmak çok önemlidir. O inanılmaz zeki ve kolay anlaşılabilir bir yönetmendir. Bunu çok rahatlatıcı bulduğum için `Evet bu adamla çalışırım’ dedim.”
Senaryo yazarı Diablo Cody ise, filmdeki üvey anne karakterinin her türlü beklentinin ötesinde çok farklı bir karakter olduğuna dikkat çekerek şunları söylüyor:
“Allison’un oynadığı üvey anne karakterini çok seviyorum. Öyle bir karakterin filmde yer almasının benim açımdan çok özel bir anlamı var. Ben de bir üvey anneyim ve ne zaman üvey çocuklarımla oturup film seyretsem hep çocuklara kötü davranan üvey anneler görüyorum. Filmlerdeki üvey anneler hep bir engel gibi görünüyorlar ve çoğu zaman da şeytani ruhları var. Taparcasına sevdiğim üvey kızımla beraber bu filmleri izlerken öfkelendiğimi hissediyorum. Bu nedenle iyi yürekli bir üvey anne yazacağıma dair kendime söz verdim. Katı ve sert mizaçlı ama sevgi dolu bir üvey anne olacaktı. Kendime verdiğim bu sözü `Juno’nun senaryosunda yerine getirdiğim için çok mutluyum.”
“Juno”daki kadın karakterlerin hepsinin farklı olduğuna dikkat çeken Allison Janney, filmde ağırlığını hissettiren üç kadını şu sözlerle tanımlıyor:
“Bu filmdeki kadın karakterler üç değişik kuşağı kapsar. Her tipte kadın temsil edilir. Ben eski kuşaktan bir üvey anneyi oynuyorum. Jennifer Garner ise filmdeki diğer tüm karakterlerden daha çağdaş ve daha feminen bir kadının portresini çizer. O bir bebek sahibi olarak geleneksel bir aile kurmak isteyen bir kadındır. Juno’ya gelince, o da ilk cinsel deneyiminde hamile kalınca elindeki tüm seçenekleri değerlendirerek olgunlaşan genç kızı temsil eder.”
Filmde temsil edilen üç farklı kuşaktan kadınla ilgili düşüncesi sorulduğunda senaryo yazarı Diablo Cody şu yorumu yapıyor: “Filmlerde kadınların olağanüstü duygusal ve melankolik yaratıklar olarak gösterilmesinin kadınlara bir haksızlık olduğunu düşünüyorum. Bence bu kocaman bir yalandır. Çünkü kadınlar zekidir, kadınlar esprilidir, kadınlar sert ve kurnazdır. Bu senaryoyu yazarken bu kızların herşeyden önce insan olduğunu göstermek istedim. Medyada her gün gördüğümüz öfkeli, imaj takıntılı, ve kinci genç kız klişelerinin doğru olmadığını göstermeye çalıştım.”
Jason Reitman, filmde Juno’nun işbirlikçilerini ve en iyi arkadaşlarını canlandıracak oyuncuları seçerken Michael Cera ve Olivia Thirlby gibi genç ve yeni oyuncularda karar kıldı. Her ikisi de Ellen Page’in karizmatik performansına uyum sağlayan bir oyun ortaya koydular. Juno’nun bebeğinin tatlı dilli babası Paulie Bleeker rolünde oynayan Michael Cera yıldızlaşırken Juno’nun en iyi kız arkadaşı rolünde kamera karşısına geçen Olivia Thirlby de gençlik enerjisini sergiledi.
Genç aktör Michael Cera’nın filmde portresini çizdiği Paulie Bleeker karakteriyle ilgili yorumu şöyle: “Bleeker, Juno için çıldırmaktadır. Genç kızın yanındayken kendisini daha iyi hisseder. Ancak hiç beklemediği anda gündeme gelen hamilelik olayından sonra kafası karışır. Bebek doğduğu takdirde neler olacağını merak etmektedir. Juno’nun bebeği için bulduğu çözümü öğrenince rahatlar. Onun asıl derdi Juno ile ilişkisini bir şekilde sürdürmektir. Bebeğin evlatlık verilmesinden sonra da Juno’nun kız arkadaşı olarak kalmaya devam edeceğini ümit etmektedir.”
Hamileliğin ve olgunlaşmanın üç mevsimi
Yönetmen Jason Reitman, “Filmde sonbahar, kış ve ilkbahar olmak üzere üç mevsim vardır. Senaryoyu okurken en çok bu dikkatimi çekti. Çünkü bu üç mevsim, Juno’nun hamilelik sürecinin üç döneminin aynası gibiydi” diyor.
Filmde renk boyutunu nasıl kullandığı sorulduğunda yönetmen şu cevabı veriyor: “Renklerin insan karakterini nasıl açığa çıkardığını çok iyi bildiğim için geniş planlardaki bitki örtüsünün sonbaharın sıcaklığını ve ilkbaharın histerisini yansıtacak şekilde titreşmesine özen gösterdim. Daha önce `Thank You For Smoking’teki bazı önemli karakterler için canlı kahverengiler ve tütün renkleri kullanmıştım. O filmdeki Nick Taylor karakterinin girdiği yabancı bir çevre olduğu için Hollywood’un geleneksel parlak beyazlarına kontrast oluşturuyordu. Hatta Vermont’lu liberal senatör yeşil kıyafet giymişti.”
Daha sonra sözü “Juno”nun başlangıcındaki ilk sahnelere getiren Reitman, uyguladığı renk paletini şu sözlerle tanımlıyor: “Juno’yu kırmızı kapüşonlu kıyafeti içerisinde görürüz. Kasvetli yeşil ve kahverengilerle dolu bir dünyada dalgın dalgın yürümektedir. Juno’nun intihara kalkışmak üzere gibi gözüktüğü o sahneyi çekerken bir an da olsa belirsizlik yaşadığımı kabul ediyorum. Senaryoda emin olmadığım nokta da orasıydı. Bir komedi filminin başlangıcında öyle bir sahnenin ne işi var diye içimden geçiyordu. Çekim zamanı geldiğinde kendime güvenimi göstermem gerektiğini biliyordum. İhtiyacımız olan tek şey bir ağaç ve meyan kökü bitkisinden yapılma uzun bir halattı. Bunların hepsi yapıldı ama hala emin değildim. Ancak Ellen’den gelen bir fikirle herşey değişti. Juno karakteri meyan kökünden halatı ısırıverince aklına harika bir proje gelecek, o andan itibaren herşey değişecekti. Juno’nun hayatı bitmek üzereyken bir anda yeniden çocuk gibi olacak, filmin sonrasına damgasını vuran kararlar verecekti. İpin ucundaki bir kızken bir anda insanları güldüren bir kıza dönüşecekti.”
Daha önce Reitman ile “Thank You For Smoking”te de çalışmış olan prodüksiyon tasarımcısı Steve Saklad için “Juno” projesinde yer almanın çok özel bir anlamı vardı. “Juno”da ilginç tasarımlar ortaya koyma fırsatı bulduğunu belirten Steve Saklad, uyguladığı yaklaşımı şu sözlerle dile getiriyor:
“Birbirinden çok farklı kişiliğe sahip olan 16 yaşındaki üç genç için çok özel iç mekanlar yaratacaktım. Ayrıca bununla kalmayıp Juno’nun sıradışı aile büyüklerinin ev dekorasyonunu gerçekleştirecektim. Son olarak da Vanessa ve Mark Loring çiftinin dünyasını yaratma fırsatı vardı. Vanessa karakterinin piyasadaki her türlü ev dekorasyonu dergisini okuduğunu ve elinden geldiğince kendi hayatına kopya etmeye çalıştığını düşünecek olursak bunun çok keyifli olacağını düşündüm.”
Kostüm Tasarımcısı Monique Prudhomme de, Vanessa ve Mark Loring çiftinin giysilerinde benzeri bir yaklaşımdan yola çıktı. Özellikle de Juno ile babasının -ve tabii izleyicinin- bu çiftle ilk kez tanıştığı sahnede bu yaklaşımı özellikle uyguladığını söyleyen Prudhomme, bu sahneyi şu sözlerle yorumluyor:
“Vanessa’nın giysileri sade ve zevklidir. Ancak bir miktar da olsa kendisini bastıran nitelikler vardır. Titizlikle uyguladığı muhafazakar bir giyim tarzı olduğunu söyleyebilirim. Bu rolde oynayan Jennifer Garner’ın o kadar güzel bir çenesi var ki, onunla çalışmak çok ilginç oldu. Oynadığı karaktere özellikle başlangıçta belli bir katılık, sertlik ve inatçılık getirdiği söylenebilir. Jason Bateman’ın oynadığı Mark karakterine de bu nedenle Vanessa’nınkiyle uyum sağlayan ona saygısını belli eden muhafazakar görünümlü mavi bir kazak giydirdik. Çünkü ona nasıl giyinmesi gerektiğini her zaman Vanessa söyler. Onun ise böyle birisi olma isteği yoktur. Sonuçta Loringlerin evindeki temel çatışma budur. İlerleyen sahnelerde Mark’ın giyim tarzının giderek Juno’nun tarzına yaklaştığını izleyici fark edecektir.”
Kameranın dış mekanlarda, örneğin Dancing Elk Lisesinin bahçesinde dolaştığı anlarda taze ve soğuk havayı ciğerlerinizde hissedersiniz. Özellikle Juno’nun yemek salonunda ve koridorlarda dolaştığı sahnelerde kamera onu çok yakından izler. Böylece Juno’nun hamileliği ilerledikçe hissettiği klostrofobi duygusu izleyiciye de fazlasıyla hissettirilir.
Filmin açılışındaki jenerik bölümünden bahsedilmediği takdirde “Juno”nun görünümüyle ilgili yapılacak her tartışma eksik kalacaktır. Jenerikteki bu görüntüler Shadowplay Stüdyoları tarafından hayata geçirildi. Öncelikle yüksek hızlı fotoğraf kamerasıyla alınan el çizimi tablo çekimleri yapıldı. Sonra bunlar stopmotion tekniğiyle hazırlanmış animasyon montajıyla bir araya getirildi.
Shadowplay Stüdyoları’nın daha önce de “Thank You For Smoking”in vintaj sigara paketlemesinden esinlenilen unutulmaz jeneriğini hazırladığını söyleyen Jason Reitman, “Onlarla Japonya’daki bir film festivalinde tanışmıştım. Hazırladıkları kısa filmleri gösteriyorlardı. `The Sky is Falling’ adını taşıyan fantastik bir kısa filmleri vardı. Sonra çeşitli kısa film festivallerinde yeniden karşılaştık” diyor.
“Juno”nun önemli parçalarından birisi de müziğidir. Filme damgasını vuran müzikleri yaratmak için Jason Reitman ile Ellen Page arasında geniş kapsamlı bir işbirliği süreci yaşandı. Juno karakterinin yaşam tarzını şekillendiren müzikler bu işbirliği sayesinde belirlendi.
Ellen Page bu süreçte neler yaşandığını şu sözlerle dile getiriyor: “Jason bir gün bana, `Sence Juno hangi tür müzik dinler?’ diye sorduğunda ona The Moldy Peaches grubundan söz ettim. Adını bile duymadığı bir gruptu. Hemen onun bilgisayarına gidip internetten The Moldy Peaches’in müziklerini bularak çalmaya başladım. Çok beğendi ve filme koymak istedi. Filmin sonunda çalışan şarkı aslında yıllardır benim hayatımın çok önemli bir parçasıdır. Filme konulması çok hoşuma gitti.”
Reitman’a göre, filmin müziklerinin şekillenmesinde Ellen Page’e duyduğu güvenin önemli rolü oldu. Yönetmen bu konudaki düşüncesini şu sözlerle özetliyor:
“Juno’nun bir keşifler filmi olduğunu düşünüyorum. Birçokları bu film sayesinde Ellen Page, Diablo Cody ve The Moldy Peaches ile ilk kez tanışmış olacak. Bu grubu ilk kez Ellen’in sayesinde keşfettim. Bilgisayarımı ele geçirerek `Anyone Else But You’ adlı şarkıyı download ediverdi. Sonra da, `İşte Juno’nun dinlediği şarkı bu olmalı’ dedi. Grubun müziklerini dinlerken özellikle solistleri Kimya Dawson’un sesi dikkatimi çekti. Başka solo çalışması olup olmadığını Ellen’a sordum. Aldığım cevap ise altı CD’den oluşan bir set ve yüzlerce şarkı şeklinde oldu. Öyle bir zarfı açmanın ve aradığım soundtrack müziği bulmanın keyfini ve heyecanını kelimelerle anlatamam.”
Senaryo yazarı Diablo Cody de şunları ekliyor: “Bu filmin müziklerini çok seviyorum. Bence Ellen Page film ve müzikleriyle ilgili olarak tam bir bilgi deposu gibiydi. Onun çok ilginç ve büyüleyici bir kişilik yapısı var. Böyle olunca filmin her yerine kendi damgasını vurması kaçınılmazdı.”
Juno MacGuff karakterinin yolculuğu çok sayıda yoruma açık bir yolculuktur. Juno’nun karşısına çıkan engeller ve ahlaksal ikilemler, ergenlik çağındaki gençlerin hamileliği ve aile kavramı konusundaki bakış açısı ne olursa olsun her kesimden izleyiciye önemli ipuçları verecek. Sonuçta Juno karakterinin kendi ailesiyle olan sıkı ve sağlam bağları ve kendi benliğini keşfetmek için çıktığı yol boyunca yaptığı tercihler, onu sinemanın unutulmaz karakterlerinden birisi yapacak.
Senaryo yazarı Diablo Cody, ergenlik çağındaki gençlerin hamileliği konusundaki söylemiyle “Juno”nun bu konudaki tartışmaları hızlandıracağına dikkat çekerek şunları söylüyor:
“Ergenlik çağındaki gençlerin hamileliği konusu sıcak bir tartışma konusudur. Bu filme çeşitli açılardan bakabilirsiniz. Hayatı ve çocuk doğurmayı kutsayan bir film olarak görebilirsiniz. Başka birileri çıkıp, özgür bir kızın özgürlüğünü sürdürebilmek için bebeğinden kurtulmaya çalışması olarak algılayabilir. Daha farklı açıdan bakıp olgunlaşma konusunu temel alan farklı bir aşk hikayesi olarak da görebilirsiniz. Filmin öykü çizgisi ve karakter gelişimleri, sadece bir ergenlik hamileliği filmi olmaktan çok daha öteye gider. Sevgi, özgürlük, evlilik gibi kavramları sorgulayarak hayatımıza yepyeni anlamlar ekler.”
Allison Janney de filmin herhangi bir mesajı zorla dayatmadığına dikkat çekerek düşüncelerini şu sözlerle özetliyor: “Bazı izleyiciler için birtakım soruları dile getirdiği bir gerçektir. Ancak hiçbir aşamada politik olmaya çalışmadığını söyleyebilirim. Ortada gündelik hayattan bir genç kızın başına gelenler ve verdiği karar üzerine bir öykü var. Kesinlikle bir yargılamada bulunmuyor ki, en çok bu yönü hoşuma gitti.”
Yargılamada bulunsun veya bulunmasın, Juno’nun yolculuğunun en keyifli yanı, hiç kuşkusuz başroldeki Ellen Page’in tadına doyulmaz oyun gücünü seyretmektir. “Juno” ilgili son sözleri de Ellen Page söylüyor: “Juno filmde uzun ve engebeli bir yola çıkar. Olgun ve yetişkin bir insan olmanın ne anlama geldiği konusunda kendince bir fikri vardır. Bu konudaki kendi yaklaşımını hayata geçirmek ister. Ergenlik çağındaki gençlerin iki dünya arasında sıkışıp kaldığını herkes söyler. Juno o engebeli ve uzun yolun diğer yanına doğruları yaparak çıkmayı başarır.”