Mitolojide kendine Lycaon adlı bir karakterle yer bulan, ortaçağ efsanelerinde ise şeytanın ordusunda olduğu iddia edilen kurt adam, popüler kültüre 20.yüzyılda yazılan gotik korku filmleriyle giriş yaptı. 1941 yılında Universal tarafından çekilen ve başrolünde Lon Chaney Jr’ın oynadığı film, kurt adam efsanesini geniş kitlelerle tanıştıran ilk film oldu. Ancak nitelik açısından en iyi çıkışını Jack Nicholson’ın başrolünde oynadığı 1994 yapımı Kurt / Wolf filmiyle yaptı.
Nitekim dolunay zamanı kurt şeklinde bir yaratığa dönüşme yeteneğine sahip bir insan olarak tasvir edilen mitolojik yaratığın tüm dünyayı büyülemesinden etkilenen yapımcılar, bu fırsatı kaçırmayarak, kurt adamı sembolik bir alt tür olarak seyircilerin beğenisine peşi sıra çıkarmaya başladılar. Yalnız bu süreç içerisinde kısaca peşisıra piyasaya çıkan kurt adamlar aleminde, tek bir farklılık yer aldı ki o da elbette oyuncu değişimlerinden ibaret oldu. Onun dışındaki hemen hemen tüm detaylar da aynı kaldı zaten…
Kurt adam filmlerinin olmazsa olmazı olan dolunay, gümüş kurşun, gümüş asa ve ateş hemen her filmde başarılı birer obje olarak deyim yerindeyse hayata geçirildi. Kimi başarılı oldu, kimisi ise eğreti bir şekilde öylece kalakaldı.
Bugünlerde gösterime giren ve korku filmlerinin başyapıtı kabul edilen aynı adlı klasik filminden günümüze uyarlanan The Wolfman – Kurt Adam ise kendi kökenlerine geri dönen lanetli adam efsanesini en nihayetinde beklentinin biraz altında kalmasına rağmen geri getirmeyi başardı gibi duruyor.
Lawrence Talbot’un çocukluğu, annesinin öldüğü gece sona ermiştir. Lawrence, sessiz sakin Victoria dönemi kasabası Blackmoor’u terk ettikten sonra kendisini toplayıp her şeyi unutmak için uzun yıllar boyunca ortalıkta görünmez. Ancak kardeşinin nişanlısı Gwen Coliffe’in kaybettiği biricik aşkını bulmak için yardımını istemesi üzerine arama çalışmasına katılmak için kasabaya geri döner.
Kasabaya ulaştığında doymak bilmeyen bir kana susamışın kasaba halkını tek tek öldürdüğünü ve olayı araştırmak için Aberline adlı bir Scotland Yard müfettişinin kasabaya geldiğini öğrenir.
Lawrence vahşet dolu bulmacanın parçalarını birleştirdikçe dolunayda ortaya çıkan kurt adamlarla ilgili çok eski bir laneti duyar. Bu katliamı durdurmak ve sevmeye başladığı kadını korumak için de Blackmoor’u çevreleyen ormandaki vahşi yaratıkları yok etmek zorundadır.
Ancak canavarları avlamak için ormana girince geçmişi acılarla dolu sıradan bir adamın asla hayal bile edemeyeceği kendi vahşi yönünü keşfetme süreci başlayacaktır. Sonuç itibariyle hemen hepsinde yer alan Sir John Talbot karakterinin bu filmde de başarılı bir şekilde ele alındığını içtenlikle söyleyebiliriz. Lawrence Talbot rolünde Oscar ödüllü Benicio Del Toro’nun oynadığı filmde, Talbot’un gizemli babası rolünde ise Anthony Hopkins’i izliyoruz.
Film, deyim yerindeyse heyecan öğesini üst noktada başarılı bir şekilde tutmayı başarmış olmasına rağmen hikayenin kendisini yeterince geliştirememesinden ötürü rölanti durumlarına geçiş yapıyor. Ancak bu olumsuzluğunun yanı sıra makyaj, gotik atmosfer, görsel efektlerin gayet iyi derecede olduğunu da ayrıca belirtmekte fayda var.
Uzun lafın kısası insanlar psikolojik olarak hayatın karanlık yönüne bakmaktan çok hoşlanırlar. Bunların başını da elbette dönüşüm, diriliş, günahlardan arınma ve elbette ki kurtuluş gelir. Eğer ki bu öğelerin hemen hepsinin bir öykü içerisinde harmanlandığını arzu ederseniz Kurt Adam / The Wolfman tam size göre… Yeni bir dolunay çılgınlığına kadar şimdiden hepinize iyi seyirler…